بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَقَدۡ جَآءَهُمۡ رَسُولٞ مِّنۡهُمۡ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَهُمۡ ظَٰلِمُونَ ١١٣
Andolsun ki onlara kendilerinden bir peygamber de gelmişdir de onu tekzîb etmişlerdir. Derken onlar zulümlerinde berdevam iken kendilerini azâb yakalayıvermişdir.
فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ حَلَٰلٗا طَيِّبٗا وَٱشۡكُرُواْ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ إِيَّاهُ تَعۡبُدُونَ ١١٤
Artık Allahın sizi rızıklandırdığı şeylerden halâl ve temiz olarak yeyin. Allahın ni'metine şükredin, eğer Ona kulluk edecekseniz.
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَيۡتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحۡمَ ٱلۡخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيۡرِ ٱللَّهِ بِهِۦۖ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٖ وَلَا عَادٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ ١١٥
O, size ancak ölüyü, kanı, domuz etini, bir de Allahdan başkası için kesilmiş olan (hayvanlar) ı haram kıldı. (Bununla beraber kim bunlardan yemiye) muztar kalırsa (kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek mıkdârı) geçmemek şartiyle (yiyebilir). Çünkü Allah hakkıyle yarlığayıcı, kemâliyle esirgeyicidir.
وَلَا تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلۡسِنَتُكُمُ ٱلۡكَذِبَ هَٰذَا حَلَٰلٞ وَهَٰذَا حَرَامٞ لِّتَفۡتَرُواْ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَفۡتَرُونَ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَ لَا يُفۡلِحُونَ ١١٦
Dillerinizin yalan yere vasıflandırageldiği şeyler için: «Şu halâldır, bu haramdır» demeyin. Çünkü (bu suretle) Allaha karşı yalan düzmüş olursunuz. Allaha yalan düzenler ise, şübhe yokdur ki felah bulmazlar.
مَتَٰعٞ قَلِيلٞ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ١١٧
(Bu, ancak geçici ve) az bir menfeatden ibâretdir. Halbuki onlara (âhıretde) pek acıklı bir azâb vardır.
وَعَلَى ٱلَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمۡنَا مَا قَصَصۡنَا عَلَيۡكَ مِن قَبۡلُۖ وَمَا ظَلَمۡنَٰهُمۡ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ ١١٨
Biz sana anlatdığımız şeyleri Yahudilere daha evvel haram kılmışdık. (Bununla) biz onlara zulmetmemişdik. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ ٱلسُّوٓءَ بِجَهَٰلَةٖ ثُمَّ تَابُواْ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ وَأَصۡلَحُوٓاْ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعۡدِهَا لَغَفُورٞ رَّحِيمٌ ١١٩
(Bundan) sonra (şunu bil ki) senin Rabbin bir cehalet yüzünden kötülük yapıb da sonra bunun ardından tevbe ve ıslah (-ı nefs) edenlerin, hiç şübhesiz, lehinedir. Hakıykat, senin Rabbin, (bu hallerin) arkasından elbette çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ كَانَ أُمَّةٗ قَانِتٗا لِّلَّهِ حَنِيفٗا وَلَمۡ يَكُ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ١٢٠
Hakıykaten İbrâhîm (başlı başına) bir ümmetdi; Allaha itaatkârdı, (baatıl dînlerden uzak ve) müvahhid bir müslümandı. O, (hiçbir zaman) müşriklerden olmamışdır.
شَاكِرٗا لِّأَنۡعُمِهِۚ ٱجۡتَبَىٰهُ وَهَدَىٰهُ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ ١٢١
O, (Allahın) ni'metlerine şükredendi. (Allah) onu beğenib seçmiş, kendisini doğru bir yola iletmîşdi.
وَءَاتَيۡنَٰهُ فِي ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٗۖ وَإِنَّهُۥ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ ١٢٢
Biz ona dünyâda bir güzellik (iyi bir hal ve mevki) vermişdik. Şübhesiz ki o, âhıretde de mutlakaa saalihlerdendir.
ثُمَّ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ أَنِ ٱتَّبِعۡ مِلَّةَ إِبۡرَٰهِيمَ حَنِيفٗاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ١٢٣
Sonra (Habibim) sana: «Müvahhid bir müslüman olarak Ibrâhîmin dînine uy. O, (hiçbir zaman) müşriklerden olmadı» diye vahyetdik.